Call Me by Your Name, 2017 yapımı bir Romantik drama filmidir ve yönetmenliğini Luca Guadagnino üstlenmektedir. Film, 1983 yazında İtalya'nın güneşli bölgelerinde geçiyor ve genç bir adam ile onun aile dostu arasında filizlenen derin bir aşk hikayesini anlatıyor. Filmin etkileyici görüntüleri, geleneksel İtalyan kültürü ve müzikleriyle birleşerek izleyiciye unutulmaz bir estetik deneyim sunuyor. Öne çıkan oyunculuk performansları ve çarpıcı senaryosuyla dikkat çeken Call Me by Your Name, izleyicilerini duygu dolu bir yolculuğa çıkarıyor. Bu film, cinsellik, kimlik ve kaybın evrensel temalarını ustalıkla harmanlayarak, özel bir izleme deneyimi sunmaktadır.
Filmin başrollerinde Timothée Chalamet ve Armie Hammer öne çıkıyor. Timothée Chalamet, Elio karakterine hayat verirken, genç yaşına rağmen güçlü bir performans sergiliyor. Chalamet, oyunculuk kariyerinde dikkat çeken bir çıkış yaptı ve bu rolüyle birçok ödül kazanmayı başardı. Armie Hammer ise Oliver karakteri ile karizmatik bir figür oluşturuyor. Performansı, izleyicilere hem çekiciliği hem de karmaşıklığı olan bir karakter sunuyor. Diğer önemli rollerde ise Michael Stuhlbarg, Amira Casar ve Esther Garrel gibi yetenekli oyuncular yer alıyor, her biri kendi karakterleriyle hikayeyi derinleştiriyor ve zenginleştiriyor.
Filmin ana fikri, kayıp ve aşkın karmaşıklığıdır. Call Me by Your Name, sadece bir aşk hikayesinin ötesinde, yaşama dair derin bir anlayış sunar. Sevginin geçici değil, kalıcı etkisini, hatıraların silinmez izlerini ve kağıtlarda kalmayan anıları gözler önüne serer. Aşkın sadece fiziksel bir bağ olmadığını, aynı zamanda ruhsal bir deneyim olduğunu vurgular. Elio'nun duygu yoğunluğu, izleyicilere evrensel bir tema olan 'ilk aşk' duygusunun çocuksu saflığını ve aynı zamanda kişisel bir trajedi yaşamanın getirdiği acıyı hissettirmektedir.
Film, büyüleyici görüntü yönetimi ve estetik bir sinematografi ile dikkat çeker. Luca Guadagnino, İtalya'nın doğal güzelliklerini film boyunca ustaca kullanarak, izleyicilere görsel bir şölen sunar. Renk paleti sıcak tonlarla doludur ve her sahne, yazın hissini mükemmel bir şekilde yansıtır. Ayrıca, müzikler de hikayenin duygusal derinliğini artırarak anlara melankolik bir dokunuş ekler.